ille namaz…

Oruç ayı geldiğinde, inanan her insanın oruç tuttuğunu görüyoruz. Ve biliyoruz ki bir gün kasıtlı olarak orucunu bozan ya da tutmayan kişi, 60 gün üst üste olacak şekilde kefaret orucu tutmak zorunda. Hem büyük bir günah, hem ödemesi ağır bir bedele sahip olduğu için, inanan bir kimse kolay kolay orucundan vazgeçemiyor. Aman, diyor, sonra 60 gün nasıl tutacağım?

Oruç konusunda gösterdiğimiz hassasiyeti, namaz konusunda neden gösteremiyoruz?

Birincisi, namaz ömür boyu süren ve her gün 5 vakit yapmak zorunda olduğun bir ibadet olduğu için, nefsi daha çok zorluyor. Oysa oruç senede bir kez geliyor bir aycık, ve herkes aynı anda tuttuğundan toplumsal bir hava oluşuyor. Gurbette hemşehrilerinle toplaşır da kendini güvende hisseder, mutlu olursun ya, onun gibi.

İkincisi, bizim toplum olarak bize farz kılınan ibadetler konusunda bilgimiz çok nakıs. Oruç tutmayan kişiye zındık gözüyle bakarlar da, namaz kılmayan adama zerrece laf etmezler. Bir gün mahallede mukabele yaparken sormuştum: Şu mahallede oruç tutmayan bir komşunuz olsa hakkında ne düşünürsünüz? Herkes bir kem küm. Ne demek oruç tutmayan bir komşu! “Peki, diyelim ki falanca komşunuz namaz kılmıyor, onun hakkında da bu kadar katı düşünür müsünüz?”

Baştan bozuk bir anlayışımız var ne yazık ki Allah’ın üzerimize farz kıldığı işlerde. İleride kılarım, anlayışıyla hiç namaz kılmayanları ayrı tutuyorum. Bu başlı başına insanın imanında ve ahiret inancında sıkıntı olduğunu gösterir. (Bu bilgi eksikliği olarak adlandıracağım bir durum değil, onu ayrı ele almalı). Fakat bir de, namaz kıldığı halde vakitlerde gevşeklik gösterenler var. Çok acil işleri var mesela, kazaya bırakırım, diyor. Çok rahatsız, “e n’apayım, çok rahatsızım, toparlanınca kılarım” diyor. Abdest alacak yer yok şimdi burada, eve gidince kaza ederim, diyor. İşte bizim bilgi eksikliğimiz tam olarak burada başlıyor. Kardeşlerim, NAMAZIN KAZASI OLMAZ. Keşke hocalarımız, yıllardır kılmadığınız namazları nasıl kaza edeceğinize dair takvim bilgisi verdikleri kadar, namazın öyle zorlandığınız, sıkıştığınız, daraldığınız, rahatsızlandığınız zaman kazaya bırakamayacağınız bir amel, bir emir olduğu hakkında da daha çok bilgiler verseler de insanımız bu konuyu kâmil manada anlasa.

Namazın kazası olmaz, ne demektir? Ayet ve hadislere bakın. Hepsini tarayın, okuyun, araştırın. Bir tane dahi “şu durumda namazı kılmasa da olur, ruhsatı vardır, sonra kaza eder” diye bir ibare bulamazsınız. Uyuyakalır ya da unutursa, hatırladığında (ya da uyandığı vakit) kılsın, diye bir hadis görürsünüz ancak. Bu ne demektir? Oldu ya ağır bir uykuya daldın öğle vakti. Uyandığında ikindi ezanı okunmuş bile. Gitti öğle namazı! İkindi namazının farzını eda etmeden, öğlenin kazasını kılarak namazı iade edeceksin. Öyle “askıya alarak” değil yani. Aaa öğle namazım kazaya kaldı, kılarım bir ara, anlayışıyla değil. Âlimler, hamile kadının doğum esnasındaki namazını bile uzun uzadıya fıkhetmişler. Nişan gelmemişse, suyu gelmemişse, vesaire gibi pek çok şerh var. Doğuma bir saat kala, hastane önlüğü ile akşam namazı kıldığım oldu oturarak. Yatsı ile bebek dünyaya geldi ve lohusa hükmüne girmiş oldum. Ay bunca doğum sancısının içinde ne namazı! Mı diyeceğiz? Allah’tan korkarız.

Bebeğim çok küçük çok ağlıyor namaz kılamıyorum. –Kucağına alarak kılabilirsin.

Çok hastayım ayakta duracak halim yok. – Oturarak kılabilirsin.

Oturacak halim bile yok, kafamı tutamıyorum. – Yatarak, ima ile göz ucuyla kılabilirsin.

Abdest alacak su yok? – Teyemmüm ile alırsın.

Toprak bile yok, bir odanın içindeyim? – Duvarlara ellerini vurarak teyemmüm et.

Çamaşırımı değiştirme imkanım olmayan bir haldeyim, namaz vakti de geçecek. – Farziyet, zaruret haline gelmiştir, kılmak zorundayız o halde de.

Savaştayız, düşman karşı cephede, üzerimize saldırıyor. –sırayla kılın, rekatlar arası saf değiştirin (ayetlerde detaylı bir şekilde nasıl kılınacağı anlatılıyor.) Bakınız, savaşta! Namazı tehir etmemişler, kılmışlar…Savaş diyorum, doğum anında bir kadın diyorum, daha ne desin bu din bize…

Hiçbir bahane sunamazsınız namaz için. Senin sunacağın her mazeretin bir fıkhı var. Namazın kazası olmaz, demek budur. Bakın Allahu Teâla ayetlerde ne diyor: Oruç size sayılı günlerde farz kılındı. Yolcu ya da hasta iseniz kaza edebilirsiniz. Bu, ruhsattır. Çok hastaysan, tutmayabilirsin. Emziriyor, dayanamıyorsun, hamilesin, sıkıntıya düşüyorsun, yolcusun, zor olacak. Bu durumlarda sana izin veriyor Allah ve bunu ayetiyle apaçık bir şekilde söylüyor. (Hamilelik ve emzirme durumu ayetlerde geçtiğinden değil, hastalık ile kıyaslayarak âlimlerimizin çıkardığı bir sonuç.)

Söz konusu namaz olduğunda, şu şu hallerde kılmasanız da olur, ruhsatınız var, kaza edersiniz, diye bir ibare göremezsiniz. Namaz, ille de namaz. Her durumda, şartta, koşulda…

Namazın kazası olmaz. Bunu iyice bellemeli nefisler.

Bir de işte fıkıh bilgimiz olmadığından, Allah’ın kolaylaştırdığı şeyleri bilemiyoruz, kendi kendimizi zora sokuyoruz. Cem etmek, seferi iken namazları kısaltmak gibi şeyler var mesela kolaylık olarak. Geçenlerde bir restoranın mescidinde namaz kılıyorduk. İki kadın geldi, birisi namaz kılıyorken diğeri “Ben abdest alamadım ya, çok temiz değildi lavabolar, kaza ederim ben” dedi. (Ne kolay gidiyor dilimiz namazı kaza ederim demeye. Ah ne yanıyor içim bunları duyunca. İlk sorulacak amel, Allah Rasulu (s.a.v.)’nun gözümün nuru dediği namaz konusunda ne kadar cahiliz. Ah bu her gün tvlere çıkan hocalar, ne büyük vebal altındalar. Namazın önemini bu millete yeterince kavratamıyorlar.)

 Tam atlayıp diyecektim ki, “kaza etmeyin. Madem abdestiniz yok ve alamıyorsunuz, cem etmeye niyet edin. Şimdi akşam namazı kılamıyorsunuz, eve gittiğiniz zaman yatsı ile birleştirerek kılın”. Benden önce başka bir kadın söze girdi. Benim diyeceklerimin hepsini diyerek, cemi anlattı. İçimden ‘gitti ecirler,’ diye hayıflandım biraz ama, niyetlerimize bile sevap yazan Rabbimiz var şükürler olsun ki.

Sonra ben lavabolara indiğimde gördüm ki, abdest alınamayacak durumda filan değildi. Ama işte, namaz kılmamaya bahane ne olabilir titizlikte abide Türk kadınlarımızda: Lavabolar pisti! Ama akan su temiz! L

Yolculukta bakıyorsun, Allah demiş ki iki rekata indirerek kılın. Yine cem etme hakkın da var. Aman ya Rabbi ne kolaylıklar dini. Ama ille namaz! Bakınız kılmasan da olur, gibi bir şey hâlâ yok. Kolaylaştırıcılar var. Ama kılma, diye bir şey yok! Elli kere yazdın ya HU anladık yeter, demeyin. Elli kere daha yazacağım nefisler bunu tam anlamıyla kavrayana kadar. Namazın kazası olmaz.

Uzun uzadıya namazın fıkhı hakkında bilgiler verecek değilim elbette. Yazımın konusu bu da değil zaten. Farkındalık oluştuğunda, siz fıkıh kitaplarına bakar, bilgi edinirsiniz.

Kılmayanın hükmünü de araştırın eliniz değmişken. Bakınız, münafıklar, anlaşılmamak için beş vakit de mescide gidiyorlardı Medine’de. Neden? Çünkü Müslümanlar namaz kılıyor, gayri Müslimler kılmıyordu. Bu kadar basit. Kılıyorsan Müslüman, kılmıyorsan, gayri Müslim kabul ediliyordun. Bu yüzden de, münafıklar o namazlara sürüne sürüne geliyorlardı renkleri belli olmasın diye. Şimdi ben Müslümanım diyen ama namaz kılmayan bunca insanı nereye koyalımL Allah Rasulu (s.a.v.) diyor ki, kişinin imanı ile küfrü arasında namaz vardır. Nasıl anlarsın bu hadisi? Buyur üzerine derin derin düşün.

Namazsız bir İslam olmaz, olamaz. Hayatında namaz olmayan insanın hükmü hakkında bilgi bulamazsın fıkıh kitaplarında, çünkü böyle Müslüman örneği yoktu. Arada bir nefsine yenik düşen, tembellik eden, bir ya da birkaç vakit namaz kaçıran ya da terk eden vardı. Onlarla ilgili hükümleri var âlimlerin kitaplarda. Ama hayatında hiç namaz olmayan bir Müslüman yoktu ki. Çünkü İslam bu değil. Vallahi kardeşlerim, İslam bu değil. Namazsız bir din, istediğin kadar diğer ibadetleri yap, kalbin temiz olsun, elinden 24 saat Kuran düşmesin, sana hayır getirmez. Sahura kalkıp yemek yiyip, oruca niyetlenip yatıyorsun. Üzerine okunuyor namazlar. Çağırıyor müezzin. Sen neredesin? Sana önce oruç değil, namaz sorulacak. Şimdi, hiç kılmıyor idiysen, hemen tevbe edip başla. Geçmiş kazaları ne yapacağım’a takılıp, şeytanın seni esir almasına fırsat verme. Kılıyor ama aralarda kazaya bırakarak, kâmil manada bilincinde olmadan kılıyorduysan, artık daha bilinçli ol ve hiçbir durumda namazını kazaya bırakma.

Düşün, sana bir konu hakkında sorular sorulacak ve ona göre çok büyük bir ödül alacaksın. O konudaki bütün sorulara doğru cevap vermek için, ansiklopediler devirir, gece gündüz kütüphanelerden çıkmazsın bilgi edineceğim diye. Karşılığında alacağın geçici bir dünyalık için hem de…

Oysa sana namaz sorulacak. Ve karşılığında sen ebedi cennet ile nimetlendirileceksin. Fakat bu konuda bir kitap bile okumamışsın. Namaz kılış şeklin bile anne babandan gördüğün, Kuran kursunda hocandan öğrendiğinden ibaret. Namazı ne bozar, namazda şaşırırsam ne yapacağım, namazı ne durumda nasıl kılabilirim, gibi hiçbir fıkhi bilgiye vakıf değilsin. Nasıl hesap vereceksin? Büyük ödülü kaybetmek bir yana, bir de büyük bir cezası var bu işin Allah muhafaza. Vermek zorunda olmadığı halde sana onca nimeti bahşeden Rabbinin senden istediği beş vakit namazı kılmak, bu kadar zor olmamalı, olmasın!

Rabbim, bizi namazı dosdoğru kılanlardan eyle. Zürriyetimizden tertemiz bir nesil çıkar…

Âmin… Amin…. Âmin…

Yorum bırakın