Çocuklar için kitap tavsiyelerine sık sık yer verirken “neden animasyon film önerilerine de yer vermiyoruz ki” diye düşündüm. Öyle ya, çocuğuma hangi kitabı okusam kadar, çocuğuma neyi seyrettirsem de bir mesele. Çok fazla çizgi film seçeneği ve kanalı var. Evinizde televizyon yoksa bile, internet imkanından dolayı çocuklar istedikleri her şeyi izleyebiliyorlar. Çizgi filmi nereden, nasıl, ne zaman izlettirmeli konusundaki fikirlerimi kısaca özetleyerek, animasyon tanıtımına geçeyim:
Televizyonun sürekli açık olması ve çocuğun seçicilik olmadan çıkan her filmi izlemesi doğru değil. İnternetten seçerek açıyoruz da çok kontrol edilebilir olmuyor bazen, özellikle elinde tabletten telefondan izliyorsa. Bir yaşından itibaren her çocuk bir tıkla değişim yapmayı öğreniyor ekrandan. En güzeli kanal bağlı olmayan bir televizyon olacak, youtube üzerinden yansıtabildiğiniz için, kendi telefonunuzdan istediğiniz bir filmi açıp, televizyona yansıtmak.Elinizin altındaki telefondan sürekli takip edebilirsiniz evin hangi odasında olursanız olun.
Zaman açısından da haftanın her günü izletilmesini de doğru bulmuyorum ama izleteceksek de yarım saat ya da bir saati geçmemeli. 2 yaşından önce de ekranla tanıştırmamalı. Kısaca böyle özetledikten sonra, geçelim filme…
Animasyon filmlerin, Küçük Prens, Kumkurdu, Şeker Portakalı vs. çocuk kitaplarında olduğu gibi yetişkinlerin daha iyi anlayıp ders alacakları, ama küçüklerin de bilinçaltına kodlayabilecekleri bir mesajları olduğuna inanıyorum ve bunu çok güzel ve faydalı buluyorum. Tüylü Kaçak filminin fragmanına baktıktan sonra böyle muhteşem bir filmle karşılaşacağımızı ummamıştım açıkçası. Filmleri çocuklarla izlediğim için önceden fragmanına bakıyorum, az çok fikir veriyor. Çok büyük bir süprizle karşılaşmak istemiyorum.
Konu şöyle: Sahiplenildiği ailenin, kısa süreliğine tatile gitmesi gerekiyor, ama köpeği bir dostlarına bırakamıyorlar. Televizyonda köpekleri bırakabilecekleri geçici bir köpek oteli türünde bir işletmenin reklamını görüyorlar. Gidip geziyorlar ve yüklü bir ödeme ile köpeklerini bırakıyorlar. Fakat o da ne?! Adam meğer dolandırıcıymış. Sahipleri bıraktıktan sonra, köpekleri o lüks yerden alıp, hapishane gibi bir yere götürüyorlar. Gardiyanlar(ki onlar da köpek, müdür de köpek) başlarında olmak suretiyle, çalıştırılıyorlar ve köpeklere çok kötü yemekler veriliyor. Klasik bir hapishane sahnesi düşünün, içeridekilerin birbirleriyle rekabet ve savaş içinde olduğu. İşte Ozzy, bu hapishaneden kaçmak için kafa dengi dostlarıyla plan yapıyor ama yakalanıyor. Sonrasında da bütün hapishanedeki esir köpeklere, asıllarını hatırlatacak, uyanışa sebep olacak ve başkaldıracakları bir konuşma yapıyor. Herkesi bir silkeleyip kendine getiriyor yani. Hapishanede bir isyan çıkararak bütün köpekler serbest kalıp, sahiplerine kavuşuyor.(Bunu yıllar önce Özgür Ruh/Spirit filminde de benzer temayla görmüştüm.)
Öğrenilmiş çaresizlik konusunun açıkça işlendiği bir film. İnsanların içinde var olan cesaretin, gücün ortaya çıkması için bazen bir öncüye, küçük bir kıvılcıma ihtiyaç duyulduğu ve en önemlisi kötülüğe karşı iyilerin birlik olmasının ne kadar önemli olduğu çok güzel vurgulanmış. Filmde olumsuzluk olarak bahsedebileceğim herhangi bir şey görmedim.
Animasyon film tanıtımlarına bundan sonra her pazartesi yer vermeyi planlıyorum. Buradan başlayabilirsiniz izlemeye.
Film tek parça dublaj olarak youtube’da yer alıyor, oradan seyredebilirsiniz.