Dershane sürecinden sonrasına buradan devam edelim…
Çocuk dershaneye başladığında, çok ciddi bir tempo içine giriyor. Henüz okullar açılmadan dershane programları başlıyor zaten. Hem okul, hem dershane, hem etütler derken, daha önce hiç girmediği bir koşturmaca içinde buluyor kendini. “Daha önce hiç girmediği” ifadesini bilerek kullandım. Çünkü pek çok çocuk –içinde benim oğlum da dahil- okul derslerine bu denli yoğunlaşarak çalışmıyor. Okullarda anlatılan dersler, sınavlarda sorulan sorular, LGS ile kıyaslanamaz bile. Daha kolay, basit, dersi dinlese yetecek seviyede hatta bazı dersler için. Çalışan öğrenciler de genelde, sınav dönemleri ders çalışır. Ama mutat bir şekilde düzenli ders çalışan öğrenci sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Hal böyle olunca, bir anda kendini böyle bir keşmekeş içinde bulan çocuklar, fazlaca stres yüklenir. Hem ergenliğin getirdiği fizyolojik-psikolojik buhranlar, hem bu sınav stresi ile, karşınızda bambaşka bir çocuk bulabilirsiniz. Sakin olun! J Böyle bir dönüm noktasının, hayatlarında ergenlik gibi başka bir dönüm noktası ile kesişmesi çocuklar için çok zor bir durum, anlayışla yaklaşmak gerekir.
En önemlisi aramızdaki iletişim
Çocukla bu dönemde kurduğumuz ilişki her şeyden önemli: Gireceği sınavdan, elde edeceği başarıdan ve hatta gideceği okuldan da! Çünkü zaten ergenlik döneminde evden uzaklaşıp akranlara yönelme yaşanırken, bir de kendilerini asla anlamadıklarını düşündükleri ebeveynler ile nasıl iletişim kursunlar? Bu sebeple aranızdaki diyaloglar şuna indirgenmesin: Ders çalış! Dersini çalıştın mı? Okulda/dershanede/ etütte ne yaptınız? Kaç soru çözdün? Denemeden kaç aldın?
Bu dönemde çocuğun annesi(!) kalmaya devam edin. Aç mısın, yorgun musun, nasılsın, ne hissediyorsun sorularını, yukarıdaki sorulardan daha sık sorun, muhabbetleriniz bunlar üzerine kurulu olsun. Okul, dershane/kurs vs. gibi ders çalıştığı ortamlar varsa, kütüphanelere gidiyorsa, bırakın ev onun için dinlenme alanı olsun. Her boş gördüğünüzde, üzerine atılmayın. Dinlenmeye, kafa dağıtmaya ihtiyacı var. Ders çalışması karşılığı ödül ya da ceza vadetmeyin. Ders çalışması içsel bir motivasyon ile olsun. Neden ders çalışması gerektiğine ikna edin. Aksi takdirde çok yorucu bir süreç yaşarsınız. Ne demiş atalarımız: Taşıma su ile değirmen dönmez!
Biz peşinde olmasak asla kitap açmayan çocuklar var, onlar ne olacak?
“E hocam, bıraksak ipin ucunu, umurunda bile değil. Motive olmuyor bu çocuk, ille de dürtmek gerekiyor.” Doğrudur, bazı çocuklar için sizin lokomotif görevi görmeniz gerekir. Onlar arkadan yavaş da olsa gelir. Ama bazı çocuklar vardır ki, o lokomotif ile vagonun arasındaki vidaları gevşetip kopar gider. O yüzden, desteğe/motivasyona ihtiyacı olan çocuk ile hiç yapmak istemediği halde zorladığınız çocuğu ayırt edin. Bir yerden sonra sinirler laçkalaşır, gerginlik had safhaya ulaşır, ağzınızdan sonradan pişman olacağınız cümleler çıkar. Gerek var mı? Bence yok. Kimsenin beynine zorla bilgi sokamaz, zorla dersin başına oturtamazsınız. Motive etmenize ihtiyaç duyan, güzel sözler ile gaza gelen öğrencilere yoğunlaşın.
Diğerlerini tamamen mi salalım? Yok, öyle demiyorum tabi ki. Ama o içsel motivasyona ulaşacakları yolların peşine düşün, diyorum. Sınav neden var, neden hazırlanmalı, neden iyi bir lisede okumalı?
Neden iyi bir lisede okumalı?
Heh buraya gelmişken… Neden iyi bir lisede okumalı, sorusunun cevabı, kesinlikle “iyi bir üniversite kazanmak için” olmamalı. Çünkü öyle değil. Her zaman söylerim. Ben Çapa Öğretmen Lisesi mezunuyum (şimdi Çapa Fen) ama üniversitede ev arkadaşlarımdan üçü açık liseden gelmişlerdi. Hem de Tarih gibi sözel, Fizik gibi sayısal bölümler kazanarak. İyi bir okulda okumanın en büyük avantajı, oraya gelen öğrencinin de belirli hedefler dahilinde gelmiş olması, ortalama gençlikten –gerek hedefleri, gerek yaşantısı- biraz daha yukarı bir seviyede olması, buradaki öğretmenlerin daha idealist olması…gibi sayabileceğim pek çok olumlu yönlerdir. Yoksa üniversiteyi her türlü kazanır. Şimdi gençler, okulun son senesi açık liseye geçiyor hatta, zaman kaybı olmasın hem okul hem dershane diye.
Ben oğluma bunları anlatarak sormuştum en başında da. Böyle benimki gibi bir okulda okumak ister misin, diye. İçsel motivasyonu böyle sağlamıştık.
Ders konusunda sanırım anlaştık. Koçluğu, öğretmenleri yapsın, biz anne kalmaya devam edelim. Ama arka planda sürekli öğretmenleri ile irtibatta olalım. Denemelerini takip edip, ne derece ilerleme var biz de bakalım. Kendi adımıza eksikler neler, tespit edelim. Daha iyi olması için bize düşen bir görev varsa yapalım. Ders çalışma stilini takip edip, hatalı yönler varsa düzeltelim, gibi. Ama tüm bunları çocuğun başına kakarak değil, güzel bir diyalog içinde ve çoğunu da rehber/koç hocası ile koordine olarak.
Çocuk çok istekli, çalışıyor ama başaramıyorsa?
Her çocuk aynı kapasitede olmuyor elbette. Bizim öğrenci evinde bir arkadaşımız vardı. Sabahlara kadar lambası yanar, uykusu gelmesin diye her gece kahve içerdi. Ama en düşük notları alırdı genelde. Çünkü çalışma stili çok yanlıştı bana kalırsa. Nasıl çalışılacağını bilemediği için, o kadar vakit harcamasına ve emek vermesine rağmen, bir türlü başarı elde edemiyordu. Ama bir diğeri, akşamın erken vaktinde yatar, sabah ona göre kalkar, her günün dersini muntazam bir şekilde çalışır ve her dersten en yüksek notları alırdı. Zaten de birinci senesi ilk dönem 4.0 ortalama ile bizi hiç şaşırtmadı. Çocuk başarısız oluyorsa, çalışma metodunu gözden geçirmek gerekir. Bunu anne olarak siz bilemeyebilirsiniz, her anne eğitmen/öğretmen/koç değil neticede. Ama hocasıyla istişare edebilirsiniz.
Kapasitesinin üzerinde beklenti içine girmemek
Tüm bunların düzeltilmesine rağmen hala istenen başarıya ulaşamıyorsa, çocuğun kapasitesi bu kadardır. Bir litrelik sürahiye, bir damacana su boşaltmaya çalışmayalım. Olduğu kadarıyla motive edelim. Bir öğrencim vardı. Hep 20’lerde notlar alıyormuş. Bizim dersimiz sonrası ilk sınavından 48 almış. Annesi arayıp “E hocam o kadar da özel derslere başladı filan, yine niye düşük aldı?” diye sordu. Bakınız, hata! Çocukta iki kat yüksek not alacak bir ilerleme var. Üstelik İngilizce ’de sen ben ne demek onu bile bilmeyecek kadar temelsiz bir 6. Sınıf öğrencisiydi. Ve sadece 2 ay ders yaparak bu başarıya ulaşmıştı. Başkası olsa belki 70-80’leri zorlardı ama bu not bile onun kapasitesi için çok iyi bir sonuçtu. Ben öğretmeni olarak bunu gözlemleyebiliyorum. Bu sebeple, 8 yanlış yaparken, 7 yanlış yaptıysa da tebrik edin, motive edin, devam edin.
Bunu yaparken de çok uçuk hayaller peşinde koşmayın, koşturmayın. Sen yaparsın, aslansın, kaplansın gibi gerçekçi olmayan sözler ile motive edeceğim derken, daha beter yaparsınız işleri. Sonuçta hayal kırıklığı ile baş etmesi zor olur.
Çok çalışkan, kendi kendine de motive ama aşırı kaygılı?
En çok dikkat etmemiz gereken aslında bu grup. Bazı çocuklar stres düzeyi yüksek anlamında kaygılı, bazıları ise patolojik boyutta kaygılıdır. Bunu anne olarak siz nasıl gözlemleyebilirsiniz? Kaygı çok mantıksız bir zeminde ilerler. Derslerinde zaten başarılıdır, ders çalışıyordur sistematik bir şekilde, hocaları kendisinden memnundur. Ama çocuk hep bir “yapamıyorum, yapamayacağım” edasıyla gezer. Bir türlü yaptıklarını yeterli görmez, oradan odak noktasını başka yerlere çekemez. Denemeler öncesinde de aşırı stresli olur. Normal testlerde gösterdiği başarıyı denemelerde belki gösteremez. Denemelerde daha rahat gibi davransa da, gerçek sınav ile ilgili senaryolar üretir kafasında. Bu tür çocuklar için mutlaka sınav kaygısı ile baş etmelerine yardımcı olmak adına, bir uzmandan destek alın. Patolojik boyutta olmayan kaygı, daha doğrusu stres durumu, olumlu bir şeydir. Ya yapamazsam anne yaa! Sorularına, “yapamazsan ne olur” diye soruyla karşılık verip B planı düşünün. Benim oğlan birinci dönem biraz kaygılıydı. B planım, iyi bir lise kazanamazsa, açık liseden eğitimine devam edip, bu sırada dil kursuna gitmesi şeklindeydi. İngilizce temelinin üzerine binayı birlikte sağlamlaştırıp, Arapça için bir dil kursuna göndermek gibi. Aklına yattı, kaygısı gitti, kazanamazsa da dünyanın sonu değildi. Ama aşırı kaygılı çocuklar için bu soruların cevapları bu kadar basit değildir.
Stres insanın hayata tutunması için önemli bir etkendir. Stres uygun bir seviyede olursa, soruları daha dikkatli okumasına, derslerine daha iyi çalışmasına sebep olur. Ama o seviye artarsa, aksi durum gerçekleşir. Hocaları, gereksiz görse bile, siz çocuğunuzu gözlemlediğinizde, ihtiyacı olduğunu hissediyorsanız, destek alın.
Bir anne, bir öğretmen olarak LGS süreci ile ilgili tecrübe ve görüşlerimi, pek çok anne ve çocuğa faydalı olması adına paylaşmak istedim. Sorusu olan olursa, seyyafinannesi@gmail.com adresine mail atabilir, instagram üzerinden ev.okulumuz hesabından dm ile iletişime geçebilir.