Yavaş…Yavaş…

Batılı söylemlerle örtüşen ve aslında bize ait olan fikirlerimiz, teorilerimiz, inançlarımız var bizim. Ama öyle ki, Batı bize önce değerlerimizi unutturdu; sonra da aynı değerleri daha laik bir söylem ile tekrar bize satmanın derdine düştü. Ve biz, kendi değerlerimizi hatırlayıp bunlara sarılacağımız yerde, Batı’nın modern söylemlerinin peşine düşüp, “pedagojik olarak da bu olaya böyle deniyor zaten” deme yanılgısına kapıldık. Hep Batılı kaynaklar okuduk, onların önde gelen isimlerini bildik, öğrendik, hayatımıza bir gerçeklik olarak uygulamaya başladık. Twitter’da filan alıntı yapılacaksa, yabancılardan/ötekilerden(!) başladık. Önce blogger sonra yazar olma furyasına kapılan, yaşantıları gayrı İslami olan kadınların peşinden koştuk, yazdıklarını okuduk, onları yücelttik, söylemlerini haklı bulup, onlarla aynı dili konuşmaya başladık.

Oysa psikoloji dediğin, isim olarak bir ilim şeklinde karşımıza çıkmıyor olsa da, pratikte en güzel Allah Rasulu(s.a.v.)’nun hayatında yaşandı bize örneklik olarak. Ve Kuran bizi eğitmek, çocuklarımızı nasıl eğiteceğimizi göstermek adına da, bize en güzel ve en doğru yol oldu. Fakat biz O’nu okuyup öğrenmek yerine, modern söylemlerin peşine düştük.

“İnsan aceleden yaratılmıştır”* ayetini sık okur, sık hatırlar, sık bahsederim. Özellikle anne olmaklığımla birlikte bu ayet yeniden hayat bulmaya başladı içimde. Öyle aceleciyiz, öyle bir telaş içindeyiz ki, içinde bulunduğumuz anı, bu acelecilik yüzünden kaçırıyoruz. Hamileyken başlıyoruz: “ bi doğsa da rahatlasam”. Doğuyor, “bi yürüse de rahatlasam”. Yürüyor, “bi konuşsa da rahatlasam”. Konuşuyor, “Bi okula gitse de rahatlasam”.

Hep bir koşturmaca, hep bir geleceğe bakma, hep bir acele içindeyiz. Oysa Allah ayetlerinde bize sukuneti  tavsiye ediyor, Rasulu(s.a.v.)’nden de bundan başka bir örneklik görmüyoruz. Küçük bir bebek, üzerine bevlederken bile, bırakın işini tamamlasın diyebiliyor. Aynı sahneyi bizim yaşadığımızı düşünsenize!?

Çocukları da sürekli bu koşturmacanın içine dahil ediyoruz. “Hadi” kelimesi günde bilmem kaç milyon kez kullandığımız bir kelime değil mi? Hadi kalk, hadi giyin, hadi yemeğini ye, hadi geç kalıyoruz, hadi hadi hadi… Yolda yürürken bizim acelemiz hep var, ama çocuk bir kedinin peşinden arabaların altına yatabiliyor, bir çiçeği bir ağacı incelemek için dakikalarca durabiliyor. O anlarda ne yapıyoruz: “hadi!” Aceleciyiz ve sabretmeyi bilmiyoruz. Oysa çocuklar anın tadını öyle güzel çıkarıyorlar ki, yetişmeleri gereken bir şey yok çünkü, aceleleri yok. Şu üç günlük dünyada, üç dakika sonrasını yaşayacağımızı bile bilmiyorken sahi, biz nereye yetişmeye çalışıyoruz böyle?

“Modern batılı söylemden girdin nerden çıktın yahu, bağla konuyu?!” diyenler, acele etmeyin. Anı yaşayın, andaki yazıları okuyun. Tamam tamam, bağlayayım. Modern söylemde bir “yavaş ebeveynlik” furyası almış başını gidiyor. Hadi’leyen anneler kitapları, hadi anne blogları, yavaş annelik tavsiyeleri. Bunları okuyan Müslüman anneler, bir şeyi ilk defa duyan o insan heyecanıyla “ay bak psikolog ne diyor” deyip etkileniyor. Aynı söylem oysa Kuran ve sünnette yüzyıllar öncesinden yerini bulmuşken, biz bunu bir Müslüman olarak öğrenememişiz. Tereciye tere satanlara ederinden fazlasını verip, ticarette dibe vurmuşuz da haberimiz yok.

Çocuklarımız için en iyisi istediğimiz için piyasadaki birçok kaynaktan faydalanmaya çalışıyoruz eyvallah ama Müslüman anne etiket ve iddiasını taşıyorsak, önce kendi asıl kaynaklarımıza yönelmeli, sonrasında da yukarıdaki örnekte olduğu gibi, bizim inanç ve değerlerimizle örtüşen kaynaklara başvurmalıyız. Aksi, bir yıkım olabilir…

Ramazan boyunca ayetlerle çocuk eğitimi yazıları, Ramazan’ın maneviyatı gereği devam edecek inşaAllah. Tatile çıkmışken yapılacaklarla ilgili öneriler, kitap tavsiyeleri vs. de zaman içinde gelecektir. Takipte kalın.

*Enbiya Suresi, 37. ayet