Çok yağmur yağıyordu dışarıda, rüzgar da esiyordu; hava dışarı çıkılacak gibi değildi. Oysa sabahki planlarına göre eşi işten gelince markete gideceklerdi. Adam telefon etti akşam üzeri. “Markete siz gelmeyin, hava çok soğuk ve yağmurlu; çocuklar da çıkmasın bu havada. İhtiyaç listesini sen bana yaz, ben alayım ne lazımsa” dedi. Ne yani tabi alacaktı, evin erkeği(!) o olduğuna göre, marketi de görecekti,ihtiyaçları da alacaktı. Oysa çok sevindi kadın; çünkü bardağın baktığı tarafı doluydu. Sevinmişti; çünkü eş/baba, onu/onları düşünmüştü. Mutluluk bu kadar basitti işte. Seni düşündüğünü, senin için yaptığını bildiğin bir “markete gelmeyin” cümlesinde saklıydı.
Bayram sabahı mahalledeki çoğu evde kapıya gelen çocuklara vermek için alınmış en ucuzundan şekerler, eve gelen misafirlere ikram için alınmış en pahalı çikolatalar vardı. Her bastıkları zilde ellerine tutuşturulmuş o -kendi çocuklarına vermeye çekindikleri-ucuz, bayat şekerler. Oysa bu evin sahibesi farklı bir şey düşünmüştü bayram çocuklarını sevindirmek için, kapıya gelen her çocuğa bir lira verecekti. 1 LİRA. Keşke olsa da, beş-on verseydi ama biliyordu ki mutluluk bu bir liranın içinde de saklı olabilirdi anlayana. Çocuklar ise anlardı nasılsa mutluluğu nerede bulacaklarını. Kapıya gelen çocuklar belki hayatlarında ilk defa hiç tanımadıkları ve “bayramınız kutlu olsun” dedikleri bir kadından bayram harçlığı almışlardı. Gözlerinin ta içi parladı çocukların. “Benim 10 liram vardı 11 oldu” diye sevinçle anlatıyorlardı birbirlerine. Mutluluk bu kadar basitti işte. Onları düşündüğünü, onlar için yaptığını bildikleri bir “Bir lira”nın içinde saklıydı.
Eşin eve geldiğinde elinde bir çiçekle mutlu oluyorsun.(şimdi “yoo ben olmuyorum” diye geçirdiysen içinden, sen de eşin eve neyle geldiğinde mutlu oluyorsan onu koy o çiçeğin yerine.Çoğu kadın sever de o yüzden ben genelleme yapıyorum.) Parktan koparmış ya da satın almış önemsiz senin için. Bugün canım yemek yapmak istemiyor dediğinde, “dışarıda yiyelim, dışarıdan söyleyelim, ben yapayım, bir makarna da olsa yeriz” ve türevi cümleler duyunca mutlu oluyorsun. Aslında mutluluk öyle basit ki, biz hep olmayana takınca, bardağa boş taraftan bakınca mutsuz oluyoruz. Oysa mutsuz olmak daha zor olmalı idi Allah’ın verdiği bunca nimete bakınca. Ve Rabbinin nimetlerini saymakla bitiremezken üstelik…
Ve çocuklar…Mutlu olmayı onlardan öğrenmeliyiz. Ne kadar basit şeylerle nasıl da mutlu olunabileceğinin en güzel kanıtı onlar. Bir pamuk şeker alıyorsun, dili pembeleşince, yanaklarına yapışınca nasıl da mutlu oluyorlar. Parka götürüyorsun, kaydıraktan kayarken salıncakta sallanırken dünyada ondan mutlusu yok. Bir boş tuvalet kağıdı rulosundan araba yapıyorsun, oynuyor sevinçle. Her akşam bir hikaye okurken, masal anlatırken annenin nefesi ile uykuya dalmanın huzurunu yaşıyorlar.
Ama “Şimdiki çocuklar hiçbir şeyle mutlu olmuyor, çok doyumsuz” diyorsan, bir aynaya bakmalısın. Sen ne kadar mutlu oluyorsun elindekilerle, ne kadar yetiniyorsun? Çocuk bizi gözlemler ve rol model alır diyoruz ya, bak bakalım ne kadar yansıtıyorsun bunu çocuğa? İşte şimdiki çocuk dediğimiz o çocuk iki sebepten öyle mutsuz ve doyumsuz: Her istediğini kolayca elde edince, anne-babanın mutluluk kavramını görünce. Sofraya konan sadece bir çorba ve bir taze ekmek ise, siz bunu büyük bir iştahla gülümseyerek ve şükrederek yiyorsanız, çocuk mutlu olmayı öğrenir. Sofraya bir kuzu çevirip koysanız yanında en güzel mezelerle, somurtarak ve “tuzu baharatı eksik” diye söylenerek yerseniz, çocuk mutsuz olmayı öğrenir. Oysa, sofraya konan bir yemeğe burun kıvırdığında “bunu bulamayan var” gerçeğini söylemek gerekirdi çocuğa. Böylece yemek için şükretmeyi mutlu olmayı öğrenirdi. Oyuncak bebeğinin kolu koptu diye ağlıyor ve yenisini istiyorsa, hayatında hiç buna sahip olmayan çocukların varlığını bilmeli ve mutlu olabilmeli şükrederek..
Mutlu olmak kadar mutlu etmek de önemlidir. Çocuklara satın alma ile değil, onlarla vakit geçirme ile, kahvaltıya ya da aksam yemeğine istedikleri bir yemeği hazırlama ile, onlara değer verip onların fikir/düşüncelerini dinleme ile mutlu olunacağını öğretmek ve onları böylece mutlu etmek gerekir. Hani bir söz vardır, mutlu anneler mutlu çocuk yetiştirir diye. Bulaşıcıdır da bu mutluluk gülümseme gibi. Biz nasıl ki beklenti içindeyiz, eşlerin gözünün içine bakıyoruz ufacık bir hareket bekliyoruz mutluluk için ve onu bulunca da mutlu oluyoruz. Çocuklarımız da bizim gözümüzün içine bakıyorlar, süpürgeyi bi kapatsa da benimle oynasa diye, havanın soğukluğunu bahane etmese de bizi dışarı çıkarsa diye. Mutlu olmanın yollarını aradığımız kadar, mutlu etmenin yollarını da arasak keşke…
Allah’ın verdiğine de vermediğine de şükürler olsun diyebilsek…..