Hayatı Kaçıranlar…Sen, Ben, O !

Sürekli bir koşturmaca ve telaş içerisindeyiz. Yetişmesi gereken işler, yapılması gereken yemekler, yıkanması ve ütülenmesi gereken çamaşırlar, ilgilenilmesi gereken çocuklar ve tabi eş… Çalışan bir anne iseniz bir de bunların başına yaptığınız işi ekleyin. Bunca telaşın içinde bazen durup kafa dinlemeye, tefekkür etmeye vakit bile bulamıyoruz. (Bazen mi dedim? “Bazen vakit bulabiliyoruz” demek daha doğru bir tanım olurdu sanırım.) Bir anlığına durmaya,soluk almaya çok ihtiyacımız var oysa.Nasıl yapalım?

Soruyorlar anneler birbirlerine. Vakit ayırıyor musun kendine diye. Çoğu zaman cevap olumsuz geliyor. Kaç çocuklu olduğu fark etmiyor annenin, kendine vakit ayıramıyor. İşin acısı, anne, çocuğuna da vakit ayıramıyor. Ve göz açıp kapayıncaya kadar, çocuk büyümüş oluyor, anne yaşlanıyor ve geri dönüp baktığında çok şey kaçırmış oluyor. Annelerimizin ya da kaynanalarımızın devamlı çocuk konusunda bize karışmasının sebebi işte tam da bu. Ve onları çok sevmelerinin de. Özellikle dede figüründe bu çok iyi gözlemleniyor. Kendi çocuklarını belki bir kere bile sevmemiş,öpüp koklamamış olan babalarımız, torunlarını dizinden indirmiyor. Çünkü hayat koşturmacası içinde sevememiş, vakit bulup ilgilenememiş; o bebek/çocuk sevgisi konusunda içinde kalan hasreti torunlarıyla gidermeye çalışıyor. Ve hanımlar.. Yani anne/kayınvalide kısmı. Çocuk konusunda her şeye karışıyorlar, çünkü kendi çocuklarında yapamamışlar. İleride böyle olmayacağız sanıyoruz ama bugün çocuklarımızla ne kadar az vakit geçirirsek, yarın aynen böyle bir anne/kayınvalide olacağımız kaçınılmaz gibi geliyor.

Siz hiç 50 yaşına gelmiş ve evişi,yemek yapmayan birini tanıyor musunuz mesela? Hayatın derdi, çilesi, koşturmacası hiç bitmez ama o çocuklar büyür. Bir de bakarsınız ki, öyle kucağınıza alıp okşayacağınız, gel bir öpeyim sarılayım diyebileceğiniz, hadi saklambaç oynayalım diye çağırabileceğiniz çocuklar kocaman olmuşlar. Ve size koca bir pişmanlık ve hasret kalmış, yapamadıklarınıza dair…İşte bu yüzden durup düşünmeye, anı yakalamaya çok ihtiyacımız var. Günü, yapılacak işlere bölmek bu anlamda çok yardımcı oluyor insana. Neleri nasıl yapabiliriz mesela?

stoprelaxYapılacak ev işlerini bölebiliriz. Odaların hepsini aynı gün içinde sil süpür yapmaktansa, her güne bir oda şeklinde ayırabiliriz. Nasılsa yemek ve mutfak işi her gün yapılması zorunlu olarak vakit alıyor. Çocuklara yaşlarına göre görevler verip, yükümüzü hafifletebiliriz.(Bir de burada önemli nokta, eşyanın kölesi olmamak. Ne kadar çok eşya, o kadar çocuklardan çalınan vakit, o kadar elinde toz beziyle ömür harcamak demek.) Hiç yapamadığım ama çok mantıklı bulduğum bir şey var: Haftalık menü belirlemek. Böylece her gün ne yemek pişireyim diye düşünmenin ve zaman kaybının önüne geçmiş olursunuz. Bir de yemekleri iki günlük pişirip sadece çorba ve ortadaki mezeyi değiştirmek de çok mantıklı.

Ev işlerini geçelim. Çocuklara gelelim. Her güne bütün aktiviteleri sığdırmaya çalışmak ya da saatler ayırmak mantıksız, ütopik. Bakmayın siz o sosyal medya annelerine, gerçekçi olun. Herkes gücünün yettiğince. Çünkü Allah kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemez. Muhabbet etmek bile vakit ayırmaktır çocuğa. Saatlerce konuşabiliyorlar çünkü, hele kızlar! Onunla bir yarım saat boyama yapmak ona çok iyi geleceği gibi, size de terapi olur bence yanında Kuran dinleyerek mesela. Bugün birlikte kurabiye yapmak gibi mutfağa giriyorsak, yarın aktivite kitaplarından bir sayfa, öbür gün evcilik, başka bir gün kitap okuma, diğerinde kelimelerden masal uydurmaca gibi gibi gibi….

Önemli olan her gün o vakti ayırmış olmak, onun gününü, anını kaçırmadan şahit olmak. Hayatı koşturarak değil, durup düşünerek, duyumsayarak yaşamak. Bazen düşünüyorum, çalışmak zorunda kalsaydım ve çalışan bir anne olsaydım, sanırım kahrolurdum onca telaşın içinde çocuklarımın anlarını kaçırıyorum diye. İlk adımına,ilk kelimesine, ilk kahkahasına şahit olabilmek, okuldan sinirle geldiğinde, filmlerdeki gibi çantayı bir kenara fırlatıp erken ergen triplerinde “bunları dövicemm ben bir günn” diye öfkelenmesini görmek…Çaktırmadan durup içinden gülmek bir köşede bu hallere.

Kendimize vakit ayırmak, ruh sağlığı açısından çok önemli. Çocuklarımıza vakit ayıralım, işi gücü halledelim, kendimizi asla ihmal etmeyelim. Kendimize vakit ayırmaktan kastım kesinlikle eline kahve alıp en sevdiğin dizinin başına geçmek değil. Arkadaşlarla buluşup dedikodunun dibine vurmak hiç değil. Kendine vakit ayırmak derken, zihnini dinlendirebileceğin, tefekkür edebileceğin, kitaplar okuyarak kendini geliştirebileceğin, Allah’ın yaptığında hoşnut olacağı her şey…(Kuran okurken resim çekip sosyal medyaya koymayın Allah aşkına! Kuran okumak ibadettir, ibadetinizi yedi düvele göstermenize gerek yok. Namaz kılarken de çekiyor musunuz resminizi? Ayrıca açık söyleyeyim; sanki resim çekmek için Kuranı önünüze koymuşsunuz, sonra kaldırıyormuşsunuz gibi de bir izlenim uyandırıyor!).

islamTam da bu noktada, hayatın koşturmacasında çocuklara ve kendimize vakit ayırmıyoruz demişken, 24 saat olarak sana bir gün bahşetmiş Allah’a ne kadar vakit ayırıyorsun?  en mühimi her şeyin içinde. Çünkü her şey gelip geçiyor da, ölünce seninle sadece amelin geliyor. Gencecik anneler, sözüm ona Müslüman anneler Kuran okumayı bilmiyorlar ve bunca hizmet varken Kuran okumayı öğrenebilecekleri, işte tam da bu koşturmacadan fırsat bulup(!) gidemiyorlar kurslara. Namazlarını o telaşın içinde kılmayıp kazaya bırakabiliyor. (Ya da belki zaten kılmıyor, bunu düşünmek istemiyorum bile.). Camilerin yetişkinler için Kuran kursları koca koca kadınlarla dolu. Hepsi ununu elemiş, eleğini asmış. Artık telaşı, koşturacak bir şeyi kalmamış ve sıra Allah’a gelmiş(!). Oysa senin o kadar ömrün olmayabilir. Üstelik bu annelerin çoğu, çocuklarını subyan okullarına gönderiyor Kuran öğrensin diye. Ne acı, nasıl örnek olacaksın o çocuğa? (Aslında Kuran öğrensin birinci hedef değil, birinci hedef bir anaokuluna gitsin-ya da evden gitsin işte bir şekilde-, gitmişken de İslami bir yere gitsin, Kuran öğrenmiş olsun.). Çocuklarını okula yollayıp bütün gün işle, yemekle, ev gezmesiyle vakit geçiren anneler var. Gerçekten çok üzücü, Allah bu vakti bize vermiş ve karşılığında ona ibadetle geçirilmiş bir ömür istiyor. Kuran okumayı öğrenelim, okuyalım, her gün mutlaka Kurandan bir sayfa bile olsa okuyalım(mealiyle birlikte tabi.)Hayatı kaçırıyoruz dedik ya hani, bir gün ölüm gelip çattığında “nasıl yaa, ne zaman ömrüm bitti” diyeceğiz. Anneannem nüfus kaydına göre 92 yaşında vefat etti. Ve ölmeden önce hep anılarını anlatırken, bu kadar şeyi ben mi yaşadım, ne zaman geçti bu  neredeyse bir asırlık ömür derdi. Çok ibretlik olurdu bu cümleler bana ama çok gençtim. Şimdi üç çocukla bakıyorum kendime. Ne zaman üç tane çocuğum oldu, en küçüğü bile iki yaşına girmek üzere. Allah’ın tayin ettiği ömrü yaşıyor, nefesi alıyoruz ama en çok da onu unutuyoruz bu hayat koşturmacasında. Oysa dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir.

Hadi bu Cuma bizim için milat olsun. Hayatı sindire sindire yaşayalım, çocuklarımızla vakit geçirelim, kendimize hayırlı vakitler ayıralım, Allah’ın üzerimizdeki hakkını unutmayalım...

Cuma günleri Kehf suresi okumayı da ihmal etmeyelim yeri gelmişken…